21 Aralık 2014 Pazar

21 Aralık 2012

12 sene önce bugün, hayatımın dönüm noktası olduğundan bihaber güne başladım.
Yıllar sonra bugün düşündüğüm için farkediyorum. Kızımın babası ile tanışmama saatler kalmış. 18 yaşına gireli henüz 3 ay olmuş toy ama uyanık bir kızdım, yaşıtlarıma göre daha zeki olduğumu düşündüm hep. Liseyi bitirmiş olmanın sevinci bir yandan, istemediği bir mesleğe sahip olmuş sudan çıkmış balık aynı zamanda.
Dersaneye gidiyorum o zamanlar, evde sıkıntıdan patlamak üzereyim internete gidip şu "yeni dünyayı" keşfetmek yeni eğlencem. Herkesin evinde bırakın interneti bilgisayar bile yok daha, sayılı kişilerin evinde var. Önce arama yapıp bağlanmaları gerek internete, cıııvvv cuuuuvvvv ccccciii sesleri eşliğinde bağlanıyorlar.
Annem her zamanki gibi itiraz ediyor benim internet kafelere vb yerlere gitmeme, bu nedenle "ödev araştıracağım" yalanını uyduruyorum. Pek istekli olmasa da ödev kelimesi mecbur bırakıyor onu izin vermeye. Gidiyorum Kartal'da toprakyol civarındaki o kafeye. Sanki bir iç güdü beni oraya gitmeye zorluyordu.
Hayatımın aşkı ile tanışacağımdan haberim var mıydı yoksa?

17 Aralık 2014 Çarşamba

bebeğimiz 1 yaşında oldu bile #Duru1tane

 
Anneciğim, güzel kızım Duru'm. 16 Aralık 2013 gününü düşünüyorum, hayat bizim için yeniden başlamış ve anlam kazanmıştı. Artık bir amacımız vardı, seni korumak kollamak sevmek iyi bir gelecek sağlamak ve dahası. Bir başkasına göre çok zormuş gibi görünen bu sorumluluklar bizim için bir zevkti. Çok lezzetli bir yemeğin tadına bakmak gibiydi hala da öyle. Sen 1 yaşında oldun artık. Daha nice nice güzel yaşların olsun, hayat sana güzel şeyler göstersin, iyi insanlarla karşılaştırsın. Allah izin verdiği sürece annen ve baban olarak biz hep senin arkanda olacağız.
Hiç bir şeyden korkma, cesur ve merhametli bir kız ol. Gezebildiğin kadar çok gez, kültürleri tanı, insanları anlamaya çalış, ön yargılı olma.
Yaradılanı sev yaradandan ötürü.
Seni çok ama çok seven annen
 


 



 

3 Aralık 2014 Çarşamba

Parti detayları

Etsy'den satın aldığım "kırmızı başlıklı kız" teması elime ulaştı. Güney Koreli Jinna, Paperholic markası ile hazırlıyor bu temaları. Benim yamuk yumuk ingilizcem ile iyi kötü anlaştık ve tamamını +8$ ücretle Türkçeye çevirdi bana. Şimdi onları yazıcıdan çıkarıp uhu ve makas yardımı ile hazırlamak kaldı.

Satın aldığım temanın detayları aşağıda, çok şekerler değil mi?







Bugün kurabiyeleri pişiricem, yarınsa şeker hamuru ile kaplayacağım.

2 Aralık 2014 Salı

Doğum günü partimize az kaldı

Selamlar,

Daha dün doğum hikayemi yazmıştım hararetli hararetli :) Evet, yıl sonu geldi, bebeğimizin doğduğu 16 aralık yıl dönümü yaklaştı. 1 yaş her zaman önemlidir bence. Benim 1. yaş günümde annem büyük bir doğum günü partisi hazırlamış, mahallede ne kadar şu an adam olmuş tip varsa hepsinin bebe halleri benim doğum günü fotoğraflarımda :) Büyürken hep o fotoğraflara baktım, 'bak burada 1 yaşındaymışım' dedim kendi kendime. Doğum günü esnasında yaşananlara dair hiç bir fikrim yok fakat benim için yine de unutulmayacak bir anı bence. 1 yaş doğum günü bebeklerden çok anne babalar için hazırlanan bir parti olduğunun farkındayım ancak bir anı kalması konusunda kesin düşüncelere sahibim.

Parti organizasyonları hususunda epey araştırırım ve en orjinal fikir ne ise onu yapmaya çalışırım. Bu konuda her şeyde bizden 5-10 sene önde ilerleyen Avrupa ve Amerika web sitelerinden yararlanırım. Örneğin baby showerımda şu fotoğraf çekilirken elde tutulan çerçevelerden yaptırmıştım, o zamanlar çok nadir vardı Türkiye'de, yabancı sitelerden görmüştüm bende. Sonra kızılay dağıtmış gibi herkesin elinde o çerçevelerden. Çok sıkıcı bir hal aldı. Hele ki elde tutulan şu yazılar... Her gelinle damadın elinde, "güzel kızı kaptık", "babasının kopyası" "anasının kızı" falan gibi... Bu tarz şeyler hazırlamaya pek niyetim yok..
Velhasıl, bizim konseptimiz "kırmızı başlıklı kız" olacak. Çünkü toz pembeler, mint yeşillerden, pastel renklerden biraz uzaklaşasım var. Temamızda renkler; Kırmızı, beyaz, fıstık yeşili , kahverengi ve kırmızı beyaz pöti kareler ile orman olacak. Tema konusunda yine yabancı siteden, Samatha'nın doğum gününden esinlendim. Siz de buradan fikir sahibi olabilirsiniz.

Partilerin olmazsa olmazları Eminönü alışverişini ise dün gerçekleştirdim. Balon sürüsü ile eve döndüm diyebilirim =) En çok hoşuma giden, Duru harflerinden altın rengi kocaman balonlar almış olmam. Birde kırmızı yaldızlı 1 harfi aldım. Bunları helyum gazı ile dolduracağız ve böylece havada duracak. Balonları toptan Tamburacı ve Görenli Han'dan aldım, içeri girince 5-10 metre ileride sağdaki dükkan. Sahipleri aşırı derecede ilgililer ve karşısındaki dükkana göre çok çok uygun. Dükkanın adını almayı unuttum. içerisinde 100 tane balon olan paketi 10 tl.ye aldım, parlak balonlardan. Parlak olmayanlar 7,5 TL. Doğum gününe gelen çocuklar oynasın diye üfleyince baloncuk çıkan zımbırtılardan aldım, 32 tane 12 tl.

Mekan, evimize de yakın olan Kriton Curi parkı içerisindeki kafede olacak. yemekler oradan olacağı için o konuya hiç karışmayacağız, sadece gidip menü organizasyonu yapacağım. Mekanı süslememize izin verdiler ve pastayı biz getireceğiz. Pastayı ise çikolatalı pasta hazırlatacağım (şeker hamursuz), üzerine ben kendim şeker hamurdan hazırladığım figürleri yerleştireceğim. Figürler konsepte uygun olacak, çikolatalı pasta üzerindeki çikolata rendeleri ise orman, toprak havası verecek.

Gelecekler için minik kavanozlarda çilek reçelleri ve hazırlayacağımız şeker hamurlu kurabiyelerden vereceğiz. Reçellerin kapaklarını kareli kumaşla kaplayacağız :)

Güzel olacak inşallah.

23 Kasım 2014 Pazar

Gidesim olan şehirler

En başta Edirne'ye gitmek istiyorum, günübirlik. Pazar sabahtan çıkalım akşam dönelim daha imkanlı şu ara.
Kapadokya. Hiç gitmedim daha önce ve neler kaçırdığımın farkındayım ama olmadı işte :(
Adana 3.sırada. Bir okul arkadaşım var orada yaşıyor, onu da görmüş olurum bahane ile.
Gaziantep! Ahhh canım Antepim, çok seviyorum seni. Oraya gideceğim bir gün tekrar..
Daha önceden defalarca gitmeme rağmen Eskişehir'e gitmek istiyorum trenle. Eşim gitmedi hiç, sohbahar güzel olur oralarda.
Yedigöller'e gitmenin tam sırası!

Gitmek, görmek, yaşamak, koklamak, hissetmek istiyorum bu şehirleri.

10 Kasım 2014 Pazartesi

sweet november =)

Selamlar herkese,
 
Hafta sonu beklediğimden de yoğun geçti :)
Nagehan teyzesi ile
 
Cumartesi öğleden sonra arkadaşım Nagehan bir kahveye uğradı bize, sohbet muhabbet sonrası gitmek üzereyken Tsev'den (Türk Sigorta Enstitüsü Vakfı) arkadaşım Derya eşi ve kızı ile bize geldiler, onların amacı da "bir kahve" içmekti sadece. Kızları Bade ile Duru'nun arasında sadece 1 hafta var :) benden 1 hafta önce doğum yaptı arkadaşım, benim doğum hikayemi biliyorsunuz, Duru, bize beklenenden çok az önce merhaba demişti. Birbirlerini görünce ne yapacaklarını çok merak ediyordum. Duru sevinçten çılgına döndü ama Bade biraz korktu, bizimki sevinç çığlıkları attıkça Bade'de ağladı e tabi deplasmanda olması da etkiledi kuzuyu. Gider ayak birbirlerine alıştılar. Zaten hep öyle olmaz mı? Bizde maaile bir yere giderdik, evdeki akranım çocukla kaynaşamazdım bir türlü, tam kaynaşırdım bizimkiler kalkardı :))


  
Sonra onlar gittiler eşimin kardeşi (kaynım olur kendisi ama bu kelimeden nefret ediyorum bu nedenle kardeşim diyeceğim) geldi, kendisinin doğum günüydü. Dışarı yemeğe çıkardık onu, Palladium'daki kitchenette'ye gittik güzel karnımızı doyurduk, onlar wc'ye yollanınca garsona dedim, bize bir pasta getir üzerinde mum olsun, "kaynımın!" doğum günüsü var :)
çocuklar geri geldiler masaya hooop mum+limonlu cheescake geldi masaya, şaşırdı tabi beklemiyordu :) O gece bizde kaldı. 

 
 
 
 
 
Pazar günü ise şanını duyduğumuz, Vedat Milör abimizin de gittiğini bildiğimiz Fatih, Vatan Caddesinde yer alan Akdeniz Hatay Sofrasında açık büfe kahvaltıya gittik, kimle, eşimin kuzenleri ve eşleri ile. Toplamda 7,5 kişi soluğu Fatih'te aldık. Açık büfe konseptini hiç sevmem, yemeyeceğin bir sürü şey oluyor, yediklerinden bir şey anlamıyorsun, aç gibi saldırıyorsun her şeye. En azından yediklerinin kıymetini bilmiyorsun, nasılsa bir sürü var sınırsız diyorsun. Ben serpmeciyim arkadaş! Velhasıl burası da açık büfe idi ama lezzetler muhteşemdi. Sıradan bir kahvaltının çok ötesindeydi, akşam yemeğinde yiyeceğin türde mezeler vardı ama sabah sabahta olsa güzel gitti :) Kısırlar, arap köfteleri, pastırma, pideler, acılı ezme, humus ve daha aklıma gelmeyen bir sürü Hatay lezzetleri. Salam ve sucuk benzerleri yoktu. Ben zaten bir Gaziantep aşığı olduğumdan o yörenin yemeklerini sabah akşam gece farketmez itina ile hüpletirim :))
 
 
 
 
Güzel bir başlangıç yaptık bu şekilde, kalabalık bol muhabbet mide fesatı ile sinemaya gitmek üzere dağıldık. Sonradan onlar bize katılamasalar da biz eşim, kardeşim ve ben Duru'yu babaneye bırakıp Cristopher Nolan'ın yeni filmi Interstellar'a gittik koşa koşa. Film 2 saat 50 dakika sürüyor. İzledik ve gece 21,00'de evimize döndük.
Film ile ilgili düşüncelerim ayrı post olur o nedenle bir şey yazmayacağım şuan.
 
Yoğun, bol gezmeli bol dost dolu bir hafta sonunu geride bıraktık. Evet Duru uyuyor ve ben bu yazıyı rahat rahat yazabiliyorum. Bebeğimin dün düzeni bozuldu fakat biz tam gaz kendi kendine uyuma operasyonunu sürdürüyoruz. Onun da hoşuna gittiğini düşünüyorum, artık ağlamaları azaldı, yatağa gittiğinde uyuyacağını biliyor. En geç 10 dakika da hoooop uykuda ve geceleri de uyanmıyor...
 
Sevgiler :*

6 Kasım 2014 Perşembe

Mykundak ile uyku eğitimimiz


Merhabalar, 

Duru 6,5 aylıkken kendi kendine uyuması için Mykundak.com adresinden Pınar Hanıma ulaştım ve bir telefon görüşmesi sonrası uyku eğitimi danışmanlığını satın aldık. Pınar Hanım bizi başta uyardı, "gerçekten kararlı mısınız?" dedi. "Evet" dedim. Çünkü uyku eğitimi vermek istiyorsanız hakikaten kararlı ve istikrarlı olmalısınız.


Bebeğinizin gözyaşlarına dayanmak ciddi bir imtihandan geçmek gibi, çok stresli ve üzücü. 

Yalnız ağlamasına dayanabiliyor olmak sadece uyku için değil diğer her şey için önemli bence. Konuşamadığı için ağlayarak derdini anlatmaya çalışıyor, büyüklerde ise ağlamak üzülmenin bir göstergesi olduğu için bebeğinizi yanlış anlayabiliyorsunuz. Her ağladığında burnunun dibinde bitiyor olmak bebekte özgüven eksikliğine neden oluyor. "Nasılsa ihtiyacım olsun ya da olmasında her zaman yanımda olan birisi var, saçını süpürge eden, ne istersem yapan birisi" diye düşünüyor. Yanlış anlaşılmasın sakın, elbette evladınızın yanında olacaksınız fakat saçlarınızı süpürge etmeden :) yani ben kendi yaşadıklarımdan bu sonuca vardım, aksini düşünebilirsiniz elbette.

Bir de benim en sevmediğim şey karşımdaki insanın fedakarlık yapması.. Genelde de annelerimiz öyledir bilirsiniz. Ama bana karşı fedakarlıkta bulunup beni neden kendine karşı gebe bırakıyorsun, bence bu acımasızlık. Bırak düşeyim sonra da ayağa kalkayım, ben sana gerçekten ihtiyaç duyduğumda senden yardım dilerim zaten.

Konu nerelere geldi böyle yahu. Öhööhhö. Uyku eğitiminde Pınar Hanım, bebeğinizin 3 günlük rutinine göz atıp size uygun bir düzen oluşturuyor. Uyku saatleri, beslenme saatleri vs yer alıyor bu düzende, sizde bunu rutin haline getiriyorsunuz. Bebek bu rutine ayak uyduruyor. 

Biz bundan 3-4 ay önce (ramazan ayı idi) 10 gün kadar rutini uyguladık, Duru'yu gündüzleri yatağına koyup çıkıyordum odasından ve 5 dakika içerisinde uykuya dalmış oluyordu. Tabi bu süre içerisinde ağlamaları oluyor, işte bunlara dayanmak zorundasınız. Acabalarla kendinize vesvese vermeyi bırakmalısınız. Bir seferlik yanına gideyim dediğinizde bir sonrakinde sizdeki kararsızlığı seziyor ve bu böyle sürüp gidiyor. İstikrar burada çok ama çok önemli.
Sonra annem geldi bize bir süre kalmaya, eski usul sallanma yöntemine alışık kadın bana çok kızdı, o daha çok küçük ağlatma vs. baskılarına daha fazla dayanamadım, bayramda da Sakarya'ya gidişimiz orada gerekli düzeni sağlayamamam ve insanların bebeği ağlatıyor şuna bak bakışları, ablamın "sosyete misin sen bırak bu işleri" söylemleri beni yıldırdı ve tekrar meme vererek uyutmaya başladım. Duru alışmaya başlamıştı aslında kendi kendine uyumaya, meme verince bir yadırgadığı bile olmuştu "böyle mi uyuyorduk yahu" diye :) bir sürü daha nedenden dolayı uyku eğitimini askıya aldım. Pınar Hanımda üzüldü, epey gözyaşı döktük yazık oldu dedi bana. Yaz aylarında sıcakta da evde durulmuyor, sürekli dışarlarda olduğumuz için erteledim iyice. Taki mememi ısırmaya başlayana kadar. Emzirmek zaten işkenceye dönüştü. Bunun yanında akşamları Duru'yu uyutmaya çalışmam 2 saati bulmaya başlamıştı. Eğitim veririm daha az yorulurum dedim kendi kendime ve eşime bu isteğimi açtım, yalnız o da ağlatma taraftarı değildi. Onunda ikna olduğunu sezene kadar bekledim ve Pınar Hanımla yeniden iletişime geçtim. Bana yeni bir düzen yolladı. 03 Kasım Pazartesi gününden beri uygulamaya çalışıyorum bu düzeni. 3 gecedir hiç uyanmadan uyuyor. Akşam 20,30 da uykuya dalmış oluyor.
Bugünde 09,30da daldı uykuya, 2 saati geçkindir uyuyor zilli :)) Yoksa ben bu yazıyı tek seferde yazabilir miydim :))

Nasıl mutlu olduğumu anlatamam =))

2 Kasım 2014 Pazar

Canım yanıyoooo

Herkeşlere selamlar. Kuzuyla başım dertte bu aralar aslında başım değil memelerim dertte çünkü emzirirken harrrt diye ısırıyor :( dişlerini geçirip o şekilde içiyor sütünü. Bazende emziren anneler bilirler doyduğu zaman bırakırken ısırıp uzatıyor.
İnternette yığınla araştırma yaptım, memeyi kapa arkanı dön, küsmüş gibi yap, asla bağırma, kızma, sessiz kal, burnunu tıka gibi gibi gibi.. hepsini denedim ama bir sonuç vermiyor. bir kaç gün ısırmasa bile yine tekrar ediyor.
Acıdan kıvranıyorum yemin ederim, öyle böyle bir acı değil bıçak saplıyorlar sanki. Yaranın boyutuna bakıyorum tırnak ucu kadar bile değil ama verdiği acı dayanılamaz büyüklükte. Memeden kesmeyi düşünüyorum ama sütüm hazır geliyorken kıyamıyorum da. 

Ne yapacağım bilmiyorum...

15 ekimde çekilen şu fotoğraftaki dişlere baksanıza 8]]


22 Ekim 2014 Çarşamba

Masumiyet Müzesi


Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adında bir kitabı olduğunu biliyordum. Hiç Orhan Pamuk okumamıştım. Bir kaç arkadaşımın müzeyi gezmeyi gezmesi ve överek anlatmaları bende merak uyandırdı. Hemen kitabı aldım ve okumaya başladım. Duru doğduğundan beri 3. kitap okuma denemesiydi. Birincisinde başarılı olamadım John Verdon'un yazdığı meşhur Dave Gurney'in maceraları. Serinin 4.kitabını başladım ama bitiremedim. 2.si ise Pucca'nın son kitabı idi, sular seller gibi okudum ve diğerleri gibi okurken çok eğlendim okurken.

Masumiyet Müzesi hakkında söylenecek çok şey var. Kitabın bende uyandırdığı ilk izlenim, aşırı derecede sıkıcı detaylar içermesi idi. Uzun zamandır kitap okumadığım için de olabilir. Çoğu paragrafı tekrar tekrar okumak zorunda kaldım, uzun cümleler konudan kopup anlamak için tekrar başa dönmeme neden oluyordu.
Bilhassa Hilton'daki düğünde bulunan insanlar hakkındaki detaylar aşırı derecede sıkıcıydı, banane düğüne kimler gelmişse dedirtiyor insana.
Bir ara kitabı bırakmayı düşündüm, zaten vakit bulamıyorum okumaya. İnternette ufak araştırmalar yaptım insanlar ne diyor diye. Çok detaylara girmemişler ama genel kanı çok beğenildiği üzerine idi. Bende buna istinaden kitaba devam ettim.

Kitabın orta kısımlarında Kemal'in tüm hayatını arkada bırakıp Füsun'a saplantılı denecek derecede aşık olması sinirime dokundu, onun mutsuz olması beni de mutsuz etti bir ara. O kendince mutluyum dese de ben bizim zaman dilimimizde yani 2014 senesinde bana sudan sebepler gibi görünen nedenlerle Füsun'dan ayrı kalıyor olmasına sinir oldum. Git söyle arkadaş! diyorum. Yani nesil farkı giriyor araya ve anlamakta güçlük çekiyorsun. Ayrıca Füsun'un dış görünüşü dışında hiçbir özelliği hakkında bilgi verilmediğinden Kemal'in neden tutkuyla aşık olduğunun anlaşılmamasına neden oluyor. Füsun ne diyor bu işe? diye düşünüyorsun. Hatta Füsun'un düşünceleri hakkında o kadar az bilgi vardı ki elimde en sonunda onun intihar ettiğini düşünmeme neden oldu. 
Genel itibari ile kitap acıklı bir hikayeyi barındırıyor. Baş karakter Kemal her ne kadar mutlu olduğunu, mutlu bir hayat sürdüğünü belirtse de yani bunu kabul etmese de, benim düşüncem bu. 

Ayrıca kitabı bitirdiğiniz zaman kahramanların gerçek olduğunu düşünüyorsunuz fakat değilmiş tamamen kurgu. Müze fikri ise Orhan Pamuk'a ait ve kitabı kızı Rüya'ya atfetmiş.

Kitabın son sayfalarına kalmadan Duru'mu yanıma aldım otobüse atlayıp doğru Çukurcuma'ya müzeyi ziyaret etmeye. Galatasaray lisesinin yanındaki yokuştan aşağıya dümdüz ilerleyin. Tabelalar zaten sizi müzeye götürecek. Müze Firuzağa hamamının olduğu sokakta yer oluyor.

Kitapta okuduğunuz tüm detayların vücut bulduğunu görmek farklı bir deneyim. En ilgimi çeken parçalar elbette Füsun'un elbisesi, kelebekli küpesi ve bir süre elinde oynadığı tuzluk. Bunların yanında içtiği sigaralarda ilgi çekici. Kemal'in kaldığı oda da çok güzel.

Müzenin içerisinin bir ev havasında olmasını beklerdim. Özellikle Kemal, Füsun, Füsun'un anne ve babası ile televizyon karşısında ve yemek masasındaki kısımların bir canlandırmasının olması güzel olurdu.




13 Ekim 2014 Pazartesi

Kahvaltılar

 Leman Kültür Caddebostan şubesinde arkadaşlarla kahvaltı buluşması düzenledik, kahvaltı tabağı aşağıdaki gibiydi. 22 TL. Görüntüsü afiliydi, altındaki tahtanın da payı büyük tabi.
Güzeldi, zaten Leman'ı tercih etmemin en büyük nedeni rahat ambiansından kaynaklanıyor.


Aşağıdaki kahvaltı ise Maşukiye'de, bir arkadaşımın hiç üşenmeden eşi ile birlikte İstanbul'dan arada bir gittikleri, överek anlattığı bir yer olmasından mütevellit köye giderken uğradık.
Hiç mi hiç sevmedik, hele ki İstanbul'dan kalkıp gelmek hayal kırıklığı olur herhalde. 
Garsonlar hiç ilgilenmiyordu, biz zorla çağırıp sipariş verdik. Hatta çocuk eline sigarasını aldı belli ki sigara içmeye gidecek, seslendik arkadaşlar bakacak dedi ve çıktı kapıdan gitti ama yine gelip o servis aldı.
Kahvaltıya ek olarak sucuk istedik kahvaltı bittikten sonra geldi ve kahvaltımızın bittiğini söylediğimizde çocuk; güvecin patladığını ve yeniden pişirdiklerini falan geveledi. 50 dakika falan sürmüş belli ki. Biz doymuşuz tabi, geri gönderdik.
İki adet kahvaltı söylediğimiz halde porsiyonlar 1 kişilikti.
Bir ara başka bir çocuk geldi otel müşterisi misiniz diye sordu... Kahvaltıya 60 TL. verdik...
Burası; Cansu Alabalık Tesisi / Maşukiye



9 Ekim 2014 Perşembe

Atatürk Arboretumu





İstanbul'un keşmekeşinden kaçmak için uzun zamandır gitmeyi çok istediğim bir yerdi Atatürk Arboretumu. Canlı ağaç müzesi gibi. Daha çokta fotoğraf çekmeye müsait bir yer. Genelde gelin ve damatlar yada grupla fotoğraf çekmeye gelmiş insanlar vardı.
Haftasonu/resmi tatillerde sivil giriş ücreti 10 tl. Haftaiçi ise 4 tl.
Ulaşımı Yandex navigasyonu ile sağladık.
Yanınıza su, atıştırmalık sandviç, içecek almayı unutmayın. Ayrıca spor ayakkabı ve rahat kıyafetler tercih ederseniz daha rahat edersiniz.



  






25 Eylül 2014 Perşembe

Kakaolu Kek


Kek pişirmeyi çok seviyorum, evi saran o mis gibi kek kokusu ancak betondan inşaa edilmiş duvarları yuva haline getirebilir sanki.

Bu tarif ile sonuç kesin mükemmel.

4 adet yumurta ve 1,5 su bardağı toz şekeri iyice çırpın ta ki krema kıvamına gelecek kadar.
İçerisine 1 su bardağı sıvıyağ, 1 su bardağı yoğurt yada süt ilave edin ve yumurtalı harca yedirin.
Ayrı bir yerde harmanladığınız 2,5 su bardağı un, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya ve 1 paket kakaoyu sıvı harca ekleyin ve karışıkla yavaşça yedirin.
170 dereceli fırında kabarana kadar pişirin. fırını önceden ısıtmayı unutmayın.
kekin içerisinin piştiğini kürdan yada çatal batırarak anlayabilirsiniz.
zevkinize göre fındık ceviz de ekleyebilirsiniz.

bon appetit




Polonezköy'de bir gün


Bakayımmm en son ne yazmışım bloğuma;
uuu 31 ağustosta yazmışım en son.. bebemizin diş buğdayı şeysi hakkında. Ondan sonra üst damakta 3 tane daha dişi çıktı =) tutunup kalkmalar, emeklemeler ve yaramazlıklar başladı :)

Bu yazımda size Polonezköy köyünden bahsetmek istiyorum. Daha önceleri arabamız olmadığı için aklımıza gelse de gitme fırsatı bulamadığımız, İstanbul'un yanı başında olduğu halde İstanbul'un dışına çıktığınızı hissettirecek doğaya sahip gizli cennet. Ben burayı hep kahvaltı, mangal kelimeleri arasında duyuyor olsam da asıl ilgimi çeken içerisinde barındırdığı Polonezköy Tabiat Parkı idi. 4800 metrelik bir yürüyüş parkuruna sahip, aynı zamanda içerisinde bisiklet parkuru da var. Bisikletlerinizi yanınızda götüremiyor olmanız sorun değil çünkü köyün içerisinde bisiklet kiralayabiliyorsunuz.

Çok ilginç ama köy 1840'lı yıllarda Adam Czestochova öncülüğünde Polonyalılar tarafından kuruluyor, köyün diğer adı da liderlerinin isminden Adampol diye geçiyor. Köyde görülesi yerlerden Czestochova Meryem Ana Kilisesi ve yürüyüş parkı girişinin hemen sağında Polonezköy Hristiyan mezarlığı bulunuyor.

Haftasonu gezmeleri için "yakın yerler" aramaları tarafımdan devam ediyor olacak. Sırada Edirne, Eskişehir ve Maşukiye var. Hadi bakalım =)

Sabah erken saatte önce kahvaltı akabinde uzun bir yürüyüş için Polonezköy harika bir yer.

İyi gezmeler




  


31 Ağustos 2014 Pazar

Duru'muzun Diş Buğdayı


Bayram dönüşüydü, evde oturuyoruz. Her zamanki gibi Duru'nun damaklarını kaşımak için parmağımı uzattım, Duru'da ısırdı. Alt taraftan elime bir şeycik değdi, aaa diş mi dedim, bakıyorum diş miş yok, elliyorum elime bir şey batıyor hafiften. Evet, o parmağımda hissettiğim şey bir diş =) Duru'şkomuzun ilk dişi.
Tarih 31,07,2014 günlerden Çarşamba.

Blogum genelde hobilerimi paylaştığım bir yerdi önceleri, çünkü hayatımdaki önemli bir kısmı onlar kaplardı. Şuan ise hayatımdan Duru'dan daha önemli hiç bir şey yok. Hatta hayata anlam katacak daha önemli bir şey yok diyebilirim. Bu demek olmuyor ki ben hayatta Duru'dan başka bir şey görmüyorum. Elbette sinemaya gidiyoruz, evde diziler izliyoruz, arada spaya gidiyoruz, arkadaşlarımızla görüşmek sohbetler etmek en büyük zevkimiz bu aralar. Benim anlatmak istediğim, bunların hepsini Duru ile beraber yapmak hayata anlam katıyor. Onun varlığını bilmek içimi ısıtmaya yetiyor.

Neyse, bir türlü cesaret edemediğim diş buğdayını bugün atlattık. Ama bugünkü toplanma aile arasındaydı, asıl arkadaşlar arasında yapacağımız toplanma Eylül ayının ortasında düşünüyoruz. Doğum günümü de aradan çıkacağız galiba =)




7 Ağustos 2014 Perşembe

Şİle <> Ağva

Biz geçtiğimiz haftasonu Şile'ydi, Ağva'ydı gezdik.

Bu sene nişan hazırlıkları peşinde koşmaktan tatil yapmaya fırsat bulamayan arkadaşlar Şile'de denize girmek için bir haftasonu planı yapmışlar bize de dediler gelin haydin diye. Bizde tamamdır dostum! dedik ve koyulduk yola. Benim bildiğim Şile'ye 13 sene evvel, ormanlık bol virajlı dar yollardan gidiliyordu. Şile otobanına ilk defa girmiş bulundum.

Cumartesi erken çıkıp kahvaltımızı bir mesire yerinde yapalım dedik ve güzelce peyniridi zeytinidi termosunda çayıdı hazırlandık. Kahvaltı için aklımıza Saklıgöl geldi, kahvaltıyı orada yapalım dedik. Bu nadide tesis gidilesi, kahvaltı yapılası bir mekanmış gerçekten de.
Bir göl kenarında masa kiraladık, 35 TL.ye. Evet pahalı ama yapacak bir şey yok. Her ne kadar İstanbul'dan kaçış gibi görünse de İstanbul'dasın bebeğim :)



Hava maalesef gıpgriydi... Bütün haftasonu da böyle devam edecekti, hatta hayatımın en uzun gökgürültülerine ve şimşeklerine şahit olacaktım.

Saklıgöl molamızın ardından doğruca konaklayacağımız mekana doğru ilerlemeye koyulduk. Ağva'da Bella Vista diye küçük bir otelimsi mekan, ormanlar içerisinde oldukça ferah temiz hoş bir yerdi.



Otele giderken benim asıl hep gitmek istediğim yere Akçakese'ye uğradık, denizin durumuna bakmaktı amacımız. Kıyı şeridi bembeyaz köpüklerle kaplı, dalgalar 3 adam boyunda.
Tabela koymuşlar zaten "deniz girmek yasah kardeşimm" diye. Her yerde de ondan daha büyük bir sürü tabelalar akıntıya kapılırsan ne yapacağını anlatıyor sana kah resimli kah anlatımlı. Daha sonra gittiğim her plajda görecektim bu tabelalardan.

Bir moral bozukluğu tıpış tıpış gittik otele yerleştik. Otel sahibinin tavsiyesi üzerine Ağva'daki Kilimli koyuna gittik, dalga olmazsa orada olmaz dedi bey amca. Soraraktan bulduk Kilimli koyu, otopark parası 10 teele. Plaj pis mi pis, şaşal şişeler her doğal ortamda karşımıza çıkmazsa ben oraya doğal ortam demem. Dalgalar burada Akçakese'ye nazaran 1,5 adam boyunda. Biz girmedik ama suya hasret çiftimiz girdiler, dalgalarla boğuşup boğuşup dayak yiyip geldiler. Sandalyelerde oturduk kıyıda, dalgalar incelip incelip ayaklarımıza değdiler, güzeldi.
Öğle yemeği olayını yine aynı koyda bulunan restoranımsı yerde hallettik, pahalı ve çirkindi.



Akşam yemeğinde ise Ağva merkeze indik Liman restorana gittik, kalamarı ve karidesi çok güzeldi, ortaya çeşitli mezelerden söyledik.

Gece otele girdiğimiz gibi uzaktan sesi hoş gelen gök gürültüsü tepemize çöktü. Uzunca bir süre 2 saniye de bir çakmak sureti ile devam etti. Elektriklerin kesildiğini de eklemek istiyorum. Ormanın ortasında karanlıkta 4 genç 1 bebek diye başlayan senaryolar ancak filmlerde olur biliyorum. Neyse sağ sağlim sabah oldu, Duruşko'da o gürültüde mışıl mışıl uyudu zilli. eee bütün gün yoruldu tabi.

Ertesi gün hava çisiliyordu, yine gıpgri idi. Bizde Şile'nin içerisine, Ağlayankaya'ya falan uğrayaraktan yavaş yavaş İstanbul yoluna döndük. Dönüşte yol kenarında çeşitli gözlemecilerin olduğu bir yer var. Evin Ana Gözlemecisine girdik biz, bizim arkadaşlar daha evvel gelmişler ve ahbap olmuşlar zaten. Arka bahçe oldukça güzel. Gözlemeleri, ayranları ve çayları indirdik mideye ve artık bu sefer döndük evimize.





Gümüş renkli iki güne rağmen oldukça eğlendik. Akçakese'yi hafızaya attım ama gideceğiz :)

Bol gezmeler...