29 Mayıs 2015 Cuma

Keşan Malkara Lapseki Gelibolu

=)
Başlığı bir tiyatro oyunundan alıntı yaptım. Çünkü cuk oturdu. Bu yol üzerinde ilk uzun yolculuk deneyimimi gerçekleştirdim.
İstanbul-Çanakkale arası tini tini gittik hem de durmadan. Çok yoruldum ama gerçekten bu yol çok sıkıcı her yer birbirine benziyor bu nedenle durmak istemedim. Eşimin ısrarları üzerine bir köftecide durduk hemen paket yaptı geldi o derece.
Aslında kafamızda Kapadokya vardı ama gönlümüz Bozcaadaaaa Bozcaadaaa diye bağırıyordu. Direksiyon başındaydık ki istikameti Çanakkale'ye çevirdik, üstelik çantalarımız Kapadokya için hazırlanmışken. Tamamen spontane bir tatil gezisi oldu. Kafa nereye bir oraya gibi ama tek fark kafalar ayıktı =)
Hiç düşünmeden doğruca Edirne yoluna kırdık direksiyonu. Akşam 18,00'de Çanakkale'deydik. Feribottayken bir baktım Geyikli'den Feribot 19,00 sonar ise 24,00 te idi. Çanakkale'de kalmaya karar verdik.


Kalacağımız yerler de gideceğimiz yerler gibi sürprizdi. Bu konuda Booking.com'dan faydalandık. Fotoğraflar, yorumlar, bebek Kabul ediyorlar mı hepsini görebiliyorsunuz.
Tam Çanakkale merkezdeki Hotel Akol'u tercih ettik. Geceliğine kahvaltı dahil 300 TL verdik. Manzarası mükemmeldi.


2013 yazında minnoş henüz karnımın içindeyken gelmiştik Çanakkale'ye, aylardan Temmuzdu. Bomboştu o zaman. Şimdi bir öğrenci şehri olduğu belliydi, kıpır kıpırdı ve sokaklarda yürümek bile güçtü.

Sabah kahvaltı sonrası üstümüze başımıza mayo havlu almak için, Çanakkale'ye de yeni açılmış olan 17 Burada alışveriş merkezine gittik. Açık alan bir avm ben çok sevdim. H&M bile var içerisinde. Alışveriş sonrası kahvelerimizi içtik ve öğlenleyin otelden çıkışımızı yapıp soluğu Assos'ta aldık. Bozcaada'ya gitmekten vazgeçtik bu arada. Denizi zaten soğuk sadece mezelerin tadına bakmak için gidilebilirdi ama görmediğimiz yerlere gezelim dedik ve gitmekten vazgeçtik.

17 burada avm


Assos'a vardık varmasına ama limana inen yolun bir o kadar bozuk, dik ve virajlı olduğunu bilmiyorduk. Eşim bu durumu hiç sevmedi. Liman denen yer ise oldukça küçük, arabaları park edecek yer dahi yok, lokantalardan ibaret. Assos'un tepesinde antic kent vardı ben oraya gitmek istedim ama eşim burayı beğenmemişti bir defa. Bize de geri dönmek düştü. Hatta dönüşte çok meşhur Kadırga koyuna da bakalım dedik ama sezon açılmamıştı henüz. Bomboştu her yer, hayalet kasabalar gibi. İki dolaşıp arabadan bile inmeden yolumuzu Ayvalık'a çevirdik, geceyi Cunda adasında geçirecektik.


Ayvalık'a doğru geliyorduk durmaksızın fakat karnımız da zil çalmaya başlamıştı. Küçükkuyu'ya kadar eski yoldan geldik ve ana yola çıkınca durup benzin almamız gerekti. Eşim ödemeyi yaparken benzincide tavsiyeler almış. Alp Balık diye bir yer tavsiye etmişler. Benzinciyi geçince biraz ileriden saga saptık ve arabayı park ettik kenara. Araçlara kapalı olan Küçükkuyu sahildeki Alp balık evine gittik. Mezeleri, karides, kalamarı enfesti. Balık söyledik ama yemeye yer kalmadı onları.
Midelerimizi doldurup tekrar yola koyulduk. Ayvalık'a kadar giden yol çok güzel, Edremit körfezini dolaşıyorsunuz ve yaklaşık 1,5 saat sürüyor. İsmini duyduğunuz tatil beldeleri bu körfez boyunca sıralanmış durumda :)



Akşam saatlerinde Cunda adasında vardık. Yine booking.com'dan bakarak Cundavilla'yı tercih ettik. Konaklama kahvaltı dahil 280 TL idi. Odalar çok küçüktü fakat butik mantığı olduğu için şirindi ve ev ortamı vardı.

Duru burayı çok sevdi




Akşam Cunda sahiline indik. Yine sezon açılmadığı çok belliydi. Eğer öğlen Küçükkuyu'da o kadar balık yemeseydik Cunda'da da Vedat abimizin gittiği Bay Nihat'ın mezelerini de tadacaktık ama biz seçeneğimizi Ayvalık tostundan yana kullandık ve Dedenin yerine gittik. Fena değildi ama dedecim Tulum peynirini bol bulmuş sanırım, her yere ondan koymuş. Tuzlu olduğu için çok belli oluyordu.
Akabinde Taş Kahve'ye gittik, Damlasakızlı türk kahvesi enfesti. Garsonlar olaydan kopmuş havada süzülerek ilerliyorlar o ayrı :)

Kahvelerimizi alıp yine koşarak otelimize gidip mışıl mışıl bir uyku çektik ertesi gün de yorulacaktık çünkü yolumuz uzundu.

Cundavilla'nın sahibesi çok şirin olmakla birlikte aşırı tane tane konuşma tarzı beni ürküttü doğrusu. Ortamın ıssızlığını da ekleyince gerilim filmlerinden bir sahne canlandı gözümde :)
Kahvaltısı enfesti ama.


Kahvaltı sonrası rotamızı Çeşme'ye çevirdik.


Alaçatı'ya gittik ama onca otel arasından konaklayacak yer bulamayacağımızı hiç tahmin etmemiştim. 2 saat kalacak yer aradık. Bazı uyanık butik oteller yoğun sezonda bebek almıyorlar (gürültü yaptığı ve diğer misafirler rahatsız olduğu için) ama henüz sezon açılmadığı için fırsatçılık yapıp bebek Kabul ettiklerini belirtiyorlar. Tamam olabilir bunu anlarım fakat sen bebek Kabul edeceğin dönemleri göz önünde bulundurup otelinin bir köşesinde beşik bulundur arkadaş! Hotel Nish Alaçatı gelmiş bize yedek yataklı oda gösteriyor. Ayyy aslında biz bebek Kabul etmiyoruz da bilmem neler deeee. Gıcık mısın nesin yaa. Etmiyorsan etme biz sana et mi dedik?? Booking.com'da da bebekli arattığımız için bebekli oteller arasında görünüyor ama içeri de beşik yok aq
Sonra Ağustos hotel Alaçatı. Ayy içeride ciddiyetsiz bir adam vardı ki sorma. Bahçede bir süs havuzu var içi pislikten görünmüyor yemyeşil çamurlu bir su var. Eşim burası Duru için tehlikeli dedi adam ne dese begenirsin? Derin değil! Manyak mıdır nedir. Oradan da kaçarak uzaklaştık. Sonra Katre Hotel gördüm telefon açtım, sesi iyi geliyordu iyi kötü gidelim dedim eşime. Onun da yeri Port Alaçatı'daymış arkadaş. Neyse artık kalacağız burada dedim. Orayla ilgilenen çocuk İsmet çok sevimli saf biri, Sürekli peşimizdeydi, bir isteğimiz var mı diye sorup durdu bizi rahat ettirmek için elinden geleni yaptı tek kişilik dev kadroydu. Yalnız otelde bir tek biz vardık =)
Bu kadar da ölü sezon beklemiyordum hakkaten. Geceliği 250 TL idi, temizlik ve kahvaltı çok iyiydi yalnız konumu çok kötüydü (sörf yapmayacağımız için bize göre en azından)

Otel manzarası



 İmren Lokantası

11 ay farkla 

2 gece kalacaktık ama denize giremiyorduk, buz gibiydi ve zaten kimsecikler yoktu
eee göreceğimizi de görmüştük. O nedenle rotamızı evimize çevirelim dedik.
Bursa'ya uğrayıp oradan eve gidecektik.


Bursa'ya giderken Susurluk'ta durur bir soluklanırız. 3,5 saat sürecek. Dağ tepe bayır darken geldik Susurluk'a. En iyi yer Yasa Dinlenme tesisi dediler. Olmadı köfteci Yusuf vardı zaten. Susurluk'a geldik bir bakarız Yasa karşı yolda !! Neyse Yusuf'a gidelim o zaman dedik anam bakarız o da karşıda! :(( Kaldık açıkta. Yoruldum acıktım... Ee Bursa'ya gidiyorsun yolda kalitesiz yemek yemek olmaz. Biraz benzincide mola verip yola devam ettik ama çok geç olduğu için her yer kapanmıştı :(
Kurufasulye pilav yiyip karnımızı doyurduk. Konaklama Divan otelde. 230 TL kahvaltı hariçti.

Zaten kahvaltıyı Cumalıkızık'ta yapacaktık. Sabah otelden çıkış yaptık ve Cumalıkızık'a geçtik ama arkadaş ne kadar yozlaşmış orası öyle yahu. Minnacık köyde insan seli. B.ku çıkmış. Yürüyüş yolundaki taşlar 1500 yılından kaldığı için bebek arabası sürmek mümkün değil.Duru'yla kucağımızda tepelere de çıkamadık, yürüme yürüyor ama arnavut kaldırımı demeye dilim varmıyor iki taş arasında uçurum var, çocuk takılıp takılıp düşüyor bir de dizlerini taşa çarpıyor yavrum benim.
İlk gördüğümüz sağdaki mekana daldık. Fırsatçı köylü teyzeler zavallı bir kız almışlar işe, kızcağızda acemi ötesi. hiç beğenmedik. pul biberli omlet getirdi Duru'ya gerisini siz düşünün. İsmi de Cumalıkızık konağı idi.. Çeşit boldu, kahvaltı 20 tl kişi başı.




Cumalıkızık'tan da kaçarak uzaklaştık. Aslında ben Kozahan'da bir kahve içmek ve baharda Uludağ'da soluklanmak yeşile doymak istiyordum ama eşim dönmek istedi ve İstanbul yoluna sapıverdik.
Öğlen evimizdeydik.
Bol araba sürmeli, azcık yorucu, bol tecrübe kazandıran bir gezi oldu. Sonraki çok gitmek istediğim yer Kaş. bakalım oraya kadar sürebilecek miyim.

Sevgiler.