29 Aralık 2012 Cumartesi

DIY:Kese


Dikiş makinesi ile kalp şeklinde torba, lavanta kesesi, yastık artık ne dersen de çalışmasının nasıl yapılacağını anlatmak istedim. Belki faydam dokunur birilerine.

İlk önce bir kalıp çıkarıyorsunuz. İnternetten basıp kenarlarını da kesebilirsiniz veya elle de çizebilirsiniz.





Kumaşın ters kısmına kalıbımızı koyup kurşun kalemle kenarlarından çiziyoruz. Yalnızca kenara ufak iki tane işaret koyuyoruz. Bu aralığı dikmeyeceğimiz ona ihtiyacımız olacak.




İki kumaşı üst üste koyuyoruz. İkisinin de tersleri görünüyor olacak, kumaşların yüzleri içeride kalacak. İster farklı kumaşlar ister aynı desen kumaşlar kullanabilirsiniz, sizin zevkinize kalmış.




Dikiş işlemi tamamlandıktan sonra kenarlardan 0,5-1 cm kalınlığında mesafe bırakarak kesiyoruz ve kenarlarına minik minik kesikler atıyoruz. Eğer kesikler atmazsak pot durur.



Boşluk bıraktığımız ağızdan kumaşımızın içini dışarı çıkarıyoruz. Üstten ütülüyoruz.




 
Ve bu boşluktan lavantalarımızı içine koyuyoruz.

Kalan boşluğu da elle dikiyoruz.

Dilerseniz tepesine bir kurdele dikerek sağa sola, yılbaşı ağacına, kapılarak falan asabilirsiniz.
Bu kadar çok kalpli torba yapmamın nedeni arkadaşlarıma yılbaşı hediye paketi hazırlıyor olmam. İçerisine elyaf dolduracağım. Minik bir yastık gibi olacak. Tabi poşetimin içerisine çikolata vs.de ekleyeceğim. Bu hiçbir şeye yaramayan minik yastığı vermeyeceğim öylece :)

Aynı mantıkta baykuşta yapmıştım.
Önemli olan kalıbı çıkarmak.



sevgiler <3



21 Aralık 2012 Cuma

10 sene O_o

Bir tanışma hikayesi... Lise bitmiş benim, dersaneye gidiyorum o sene, üniversiteye hazırlanıyorum, daha bebeyim. İnternet şimdiki gibi ulaşılabilir değil çok fazla, çoğunlukla "internet cafe"lerden bağlanabiliyorsunuz.

Geçmişi, belli bir zaman aralığından sonra düşününce farkediyorsunuz ne kadar değiştiğini herşeyin; internete evden bağlanırken bir telefon numarası çevirir, ciiiiiirrrtt diiiddcciiz üüüjjjctt gibi sesler gelirdi bilgisayardan, hey gidi hey! Şimdi koltukta uzanmış ipadimin dokunmatik ekranı ile yazıyorum bu postu. Birde renkli, kameralı, fotoğraf çeken telefonlar çıkmıştı yeni o zaman, 39 numara ayakkabı boyutunda. Reklamlardan sonra dersanede birinin elinde görmüştüm ilk kez, kantinde lazer ışığı tutuyordu sanki gökyüzüne.

Bende de 3110 vardı, seviyordum keratayı, tek tuşlu. Bakmadan kullanıyordum yemin ederim :)) 

İşte o günlerden, 10 sene önce bugün akşamüstü internet kafeye gittim sıkıntıdan. Schoolbus diye biri geldi başladık sohbet etmeye. Nasıl güldüm esprilerine, nasıl eğlendim anlatamam. Son derece zeki espriler, ağırbaşlı bir muhabbet. Meğerse benim kaderimmiş. Sonraki iki hafta boyunca sadece telefonla görüştük, sürekli arıyor, soruyor, mesaj atıyor... Bense şaşıyorum, neden bu kadar arıyor, ilgi gösteriyor? Pek ciddiye almamıştım. Ne kadar güvenebilirsin ki?

5 Ocak 2013 günü hayatımda bir dönüm noktası olduğunun farkında bile değildim. Beni ömür boyu sevecek, ömür boyu seveceğim kişi olduğunu nereden bilebilirdim?

...10 senedir önce eşim, dostum, yoldaşım sonra babam, oğlum, arkadaşım...

Canım sevgilim, seni çok ama çok seviyorum. Yanında bile özlüyorum seni.

Bu da yıldönümü hediyem ^.^


19 Aralık 2012 Çarşamba

Denzel Washington'inin Ucus ile farkli performansi


Bir filmde Denzel Washington varsa eğer o filmi izlemek için başka bir nedene ihtiyacım olmaz.


Uçuş filmi için, "başı çok iyi ama ilerleyen sahnelerde uykunuz gelebilir" demişlerdi. Gidişat evet, böyle ama uyku getirecek kadar değildi. Beni asıl etkileyen filmin can damarı, ilk malum düşme sahnesini idi, bu sahne için yeniden izlerim filmi. Kendimi yolculardan biriymiş gibi hissettim. Çok heyecanlı bir sahneydi, hatta uçak yere indikten sonra bir rahatlama geldi. Önce yanımda oturan beyime sarılacaktım Allah onu bana bağışladığı için, sonra da kaptan Denzel'e sarılacaktım bizi kurtardığı için :))
-Yalnız heyecanlanabilmek için daha önceden en az bir defa uçağa binmiş olmak gerek bence.-

Film bunun dışında fena sayılmaz. Kızıl kıza verilen rol çok gereksizdi, filme bir katkısı olmadı ama başrol gibiydi.

Pazar günü güzel vakit geçirmek için izlenesi.


İyi seyirler...





16 Aralık 2012 Pazar

Limonlu bir günaydın


Bulutlara sesleniyorum:Biras kenara çekilinde güneşi görelim! 
Karanlık havanın aksine bol sarılı, limonlu aydınlatma çabaları içinde Günaydın!!!



12 Aralık 2012 Çarşamba

Doğal Beslenmek zor mu?

Canan Karatay'ın kitabını okuduysanız eğer doğal beslenme ile ilgili epey bir araştırma içerisine girmişsiniz demektir. Soğuk sıkım zeytinyağını nereden bulabilirim, köy yumurtasını nereden bulabilirim, ilaçsız hormonsuz sebzelere nereden ulaşabilirim, organik demek ne demek...

İpek Hanım'ı takip ederseniz doğal yiyecekler veya ülkemizdeki tarım sektörü hususlarında epey bir bilgileniyorsunuz. Ben seviyorum buradan gelen yiyecekleri, güveniyorum da kendilerine.

Geçen günlerde 2. kez sipariş verdim.

Kendisi gayet girişimci, tuttuğunu koparan bir kişiliğe sahip. İstanbul’da doğup büyümüş, sonrasında karmaşadan kaçmak adına Aydın’a yerleşmiş ve bir takım girişimciliklerden sonra adına emeklilik dediği Nazilli’de ev yaptırarak İpek Hanımın çiftliğini kurmuş. Bağ bahçe ile ilgilenirken bulduğu her şeyi fazla fazla ekmiş, kesmeye kıymadığı bir çok tavuk yetiştirmeye başlamış. Her halde bende böyle olurdum :) neyse elindeki sebzelerden İstanbul’daki eşine dostuna yollamaya başlamış, sonra ücretsiz bir şekilde gönderilmesinden rahatsız olan eş, dost ücretini ödemekte ısrar etmişler ve tavsiye üzerine, kulaktan kulağa sadık müşteriler edinmiş. Sadık müşteri edinmesindeki en büyük etkenin dürüstlük olduğunu düşünüyorum ben. Çünkü Pınar Hanım size ürünlerinizi gönderiyor, siz ne zaman müsait olursanız paranızı o zaman kendisine havale yapıyorsunuz. Ürünler gitsin para geldi mi kaygısı yok, tabi bu kısmı nasıl idare ediyor bilmiyorum büyük başarı. Yanında 50’den fazla köylünün sigortalı olarak çalıştığını okumuştum. Üretilen ürünlerin hiç birisine organik demeyi sevmiyor. Çünkü ürettiği ürünler tamamen ata tohumundan üretiliyormuş, ilaçsız, katkısız. Organik ucu bucağı belli olmayan bambaşka bir mevzuu.

Kendisine mail atıyorsunuz, sizi listesine ekliyor ve her cumartesi köyde, çevrede, Türkiye’de veya kendi anıları ile ilgili olan bitenler hakkında bizlere mail atıyor. Aynı zamanda güncel liste gönderiyor, siz bu listeden çiftlikte neler olduğuna bakıp ona göre sipariş veriyorsunuz. Fiyatları vs.hepsi bu Excel listesinde yer alıyor.

İlk siparişimde yumurta, zeytinyağı, domates, kırmızı pul biber, tahin helvası, sebzeler ve hatırlamadığım başka bir şeyler daha sipariş etmiştim. Zeytinyağı mükemmel, hakiki soğuk sıkım zeytinyağı Canan Karatay’ın tavsiye ettiği şekilde, yumurtaların bazıları kırılmıştı bu nedenle çok üzüldüm bir daha sipariş vermemeye karar verdim, bu arada kırılanların parasını almıyorlar. Tahin helvası nefisti, bir ara tahinde almayı planlıyorum.
Bu sefer siparişimizde biber, domates falan sebzeler, iki şişe zeytinyağı :) güllü sabun (kokusu nefis), zeytin siparişleri verdim. Kollarım kopuyordu, eve zor taşıdım.

Sabah kıtır kıtır bibere zeytinyağı ektim :) Karatay diyeti ile tanışmak benim için bir dönüm noktası diyebilirim, yaşamımız içerisinde nasıl yanlışlarla beslendiğimizi çok net yaşayarak görmüş oldum. Artık markete mecbur kalmadıkça gitmiyorum, çünkü fabrikadan çıkan gıdalar tamamen yasak, doğal beslenmek şart bu diyette. Çok değil bir hafta içerisinde yüzünüze renk geldiğini görüyorsunuz zaten. Polikistik over sendromu tamamen bitti! benim için en mutluluk verici yanı bu. Hızla ve sadece yağlardan kilo verdim, inceldim. Hayatıma sporu dahil ederek daha mutlu oldum. Kocişimin 16 kilo verdi iki ay içerisinde...

Doğal beslenmek biraz disiplinle hiçte zor değil.

9 Aralık 2012 Pazar

Amway

Suan garip bir "kullanilmislik" hissi ile karsi karsiyayim. Nasil bir duygu oldugunu tarif edemem, bizzat yasamaniz lazim. Gel gor ki yasama ihtimaliniz o kadar da zor degil, sizin de karsiniza cikabilir size bu duyguyu yasatacak insanlardan.
Olay aslinda benim annemle babam yaslarinda olan, uzaktan bir akrabamin "Canim, musaitsen sana gelecegiz" demesi ile basladi. Bende bir saskinlik, pazar aksami beklenmeyecek bir telefon. "Tabi ne demek, bekleriz" dedikten sonra telefonu kapattim ve 1saat icerisinde, zaten kendimizi ders calismaya ve dinlenmeye adamis oldugumuz pijamali bir pazar gunu oldugu icin b.k goturen evi bal dok yala kivamina getirdim akabinde pastaneye kosup cesit cesit karbonhidrat bombalari kaptim geldim, cay koydum ve misafirlerim geldi... 
Teyze ve amca ciftinin yaninda bir de bayan var tanimadigim. Uc kisi geldiler oturdular basladilar "Amway" urununu ovmeye. Arkasindan da beni uye yapmak icin geldiklerini soylemezler mi? 
Ben o an bunu normal karsiladim, yogun calistigim icin ugrasamayacagimi soyledim, eger boyle bir maksatlari da varsa bunu aşıp havadan sudan konusup caylarimizi icme asamasina direkt olarak geçmek icin. Yanlarindaki kadin tecrubeli tabi, 7 yildir bu işi yapiyormus, pirlanta lidermis. Dinledi dinledi dinledi sonra mevzuya girdi, bir acti agazini iki saat boyunca susmadi. Susta motorun sogusun diyecektim. 
Beni potansiyel uye gormusler anladigim kadari ile, konusmalardan bunu cikardim. Daha faturalarimi takip edemiyorum ben ayol. 
Zaten onca yaptigim izzeti ikramlarda bosa gitti, kadinlar bir seye dokunmadi, lider konusmaktan firsat bulamadi zaten. 
Eger olaylar şöyle gelişseydi hic rahatsiz olmazdim; elimde bir egzama sikayeti olsaydi, dogal bir omega-3, vitamin destegi arastirsaydim veya evimde "dogal" camasir deterjanina ihtiyac duysaydim (kimyasalin dogali nasil oluyor onu anladim, uye olup nasil baskalarinin sirtindan para kazanildigi kismindan oraya firsat gelmedi) ve bana bu urunleri tavsiye etselerdi, bende kullanip memnun kalsaydim, sonra %30 daha dusuk odemek adina uye olmak isterdim...
Hayalkirikligim ve kullanilmislik hissim bundan iste...

7 Aralık 2012 Cuma

Zeki İnal ve Oğulları

Gaziantep'i geride bıraktık ama o bizi kolayca bırakmak istemiyor sanırım. Antep dönüşü elimizde baklava olmadığını görenler suratlarını astılar, yapalım gönüllerini dedik ve Zeki İnal'dan baklava ile şöbiyet siparişi verdik. Zaten Gaziantep'e gittiğimizde pazar günü kapalı olduğu için, pazartesi de sağa sola koşturmaktan buraya gitmek nasip olmamıştı ve içimizde kalmıştı.
Telefonla verdik siparişi, Çayırağası otobüs firması ile ulaştı Harem'e baklavalarımız. Yalnız şöbiyetleri akşam yediğimizde artık şekerlenmeye başlamış olduğunu gördük, ama olsun yine de lezzetliydi.

Antep'in tüm baklavaları güzel mübarek :)

Vedat Milör'ün nasıl övdüğünü görmek isterseniz;
 

3 Aralık 2012 Pazartesi

Hafta sonu klasikleri


Yumurtalar nasıl, ehehhehh muzurluk olsun, pazar günü kırdık pişirdik hepsini :)))

Gecen sene aşure pişirdiğimizde eski evimizde yaşıyorduk. Üsküdar, Bağlarbaşı'nda, 3 katlı ve 3 daireden oluşan bir bina. En üst katta biz, diğer iki dairelerde ise iki yaşlı ve dul teyze, yani binada toplam 4 kişiydik :)) evlendiğimizden beri 5 seneyi burada geçirdik, ite kaka... Çünkü ev 55 metre kare falandı sığmıyorduk ayrıca 30 senelik bir binaydı. Altımızdaki teyze aşırı meraklı birisiydi. Teyzenin evde bizim kapıya bağlı sensor vardı sanırız, mesela arkadaşlarımız gece 11:00'de evden ayrılıyorlar teyzenin kapı aynı anda açılıyor, bize saatin kaç olduğunu soruyor, açıklama olaraksa saatinin pilinin bittiğini söylüyordu :)) komikti ya :)) birde işten eve dönerken yakalardı ben, ayak sesimden bilirdi benim geldiğimi, çattt diye açardı kapıyı.  Teyzenin değneklerle zor yürüdüğünü söylemiş miydim? bıraksam saatlerce kapıda tutacak beni, bir şeyler anlatırdı kaynım, görümcem, kız kardeşim şöyle böyle diye uzayıp giden liste, bitmez anlatacakları... 

Neden anlattım bunları, geçen sene aşure yaptığımda teyzelere de vermiştim birer kase, kadın o kadar çok sevinmişti ki şaşırdım doğrusu. Biz taşınırken de çok üzülmüştü, ağlamıştı hatta. Bir gün bizde yaşlanacağız, empati kurmak gerek. 
Dün yine pişirdik, seviyorum çok ya aşureyi. Teyzeyi andım, ne yapıyor acaba :)
Bu hafta sonu annemler geldi, kahvaltı, yeme içme... 
mutlu hafta sonları
 

Kocişim cuma akşamı menüsü :) ilk defaya göre çok lessetliydi.
Tavuk göğsünü tavada çevirdi, domatesli sos yaptı, sosun içerisine jalapeno biberi ve mantar ekledi bir de baharatlarını.