1 Nisan 2013 Pazartesi

Cercis Murat Konağı'ndaki hayalkırıklığı



Kozyatağı’ndan taksiye bindik, yeri Palladium’un aşağısında ama Ağaoğlu sitesinin, diğer marketlerin veya dükkanların bulunduğu yerin çok uzağında kalıyor. Bir site görevlisine sorarak bulabildik yerini, top sahasının yanındaydı, çok ıssız ve tekin olmayan bir yer gibiydi.

İlk izlenim -birazdan anlatacaklarımdan ötürü- bizim için vasattı, hava soğuk olduğundan giriş kapısının önünde yaklaşık 8-10 kişi üşümüş vaziyette sigara içerek yüksek sesle birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. İçeri girebilmek için ilk önce bu kalabalığı geçmemiz gerekti, daha da beteri sigara dumanına maruz kalmak zorunda olmamızdı. Koskoca konakta bir sigara odası, olmadı arka taraf diye tabir edilen sigara içmeye müsait bir bölüm yok muydu anlamadım…

İçeriyi tanımlamam gerekirse, otobüsle şehirlerarası gece yolculuğu yaparsınız, gece yarısı bir tesiste mola verirler, oradaki lokantaya girersiniz bir çorba, Susurluk ayranı ve tost alırsınız ya, hah aynen öyle bir mekan işte.

Neyse dedik, saçlarımız üstümüz başımız leş gibi sigara kokarken yer bakmaya başladık. İki kişilik sadece bir adet masa vardı, geri kalan tüm masalar 6-8-10 kişiliklerdi. 2 kişilik masa en kuytu ve karanlık köşedeydi, biz orayı beğenmedik çünkü ne yediğimizi görmek istiyorduk, neticede oraya yemek yeme amacı ile gelmiştik. Garson gülümseyerek, samimiyetle bize;
-“İnsanlar genelde loş masaları tercih ediyor” dedi. Bu durumdan çıkardığımız sonuç; Mekanın asıl amacının Mardin yemeklerini tattırmaktan daha çok alkol eşliğinde uzun saatler sohbet ettirmek olduğuydu. Bu düşüncemizi teyit eden bir çok durum daha yaşadık, mesela masaya yerleştiğimizde siparişlerimizi almaya gelen garsonun öncelikle “Ne içersiniz?” diye sorması oldu. Ben şaşırdım, “Ne yersiniz olacaktı sanırım. Biz daha çok bir şeyler yemeye geldik” dedim. Velhasıl şu çok tercih edilen meze tepsisinden söyledik (iki kişilik tepsi 30 TL.), içli köfte, kuzu kaburga ali nazik sipariş ettik (Özellikle ne sipariş verdiğimizi belirtmemin nedenini yazının devamında anlayacaksınız.) Asıl vermemiz gereken sipariş kaburga dolması olmalıydı ama eşim sevmediği için ve bu yemek en az 2 kişilik (50 TL) en çok 4 kişilik (100 TL) olarak servis edildiğinden başka şeyler sipariş ettik.

Meze jet hızı ile soframıza geldi ancak ana yemekler, yarım saat-40 dakika gibi bir süre geçmesine rağmen bir türlü gelmedi. Artık açlıktan kıpırdanmaya başladık ve yemeklerimizin akıbetini sorduk. Garson; “Geliyor” dedikten iki saniye sonra yeniden geldi ve çok özür dileyerek, “Kuzu kaburga yokmuş, onun yerine pirzola yaptıralım mı size? Ali Nazik hazır, onu hemen getirebiliriz.” dedi. Biz sormasak sabaha kadar oturacağız orada sanırım. Eşimle ben ister istemez sinirlendik bu duruma, bunun üzerine “O zaman hesabı getirir misiniz biz kalkacağız” dedi eşim, “Ali Nazik hazır ama” diyor garson. “Ben yerken eşim bakacak mı?” dedi ve hesabı beklemeye koyulduk. Bekle ki gelsin… O da gelmiyor. En sonunda kalkalım bir yolunu bulurlar artık dedik ve biz ayaklandıktan sonra garson geldi, “Mezeler ikramımız olsun lütfen” dedi. Israr ettiysek de almadılar ücretini.

Bir daha gider miyim, maalesef. Vedat Milör abimizin aksine mezeler de beklediğim gibi değildi, hepsinin tadı aynı gibiydi. Hani sorsanız hangisini beğendin diye, bir şey diyemem.
Ortam olarakta bize hitap etmiyor, gördüğümüz kadarı ile genelde 8-10 kişilik gruplar halinde gelen insanlar vardı.

Sevgiler.

Hiç yorum yok: