Herkese Merhaba,
12 Kasım cumartesi günü sabahı Yağmur aramıza katıldı. Duru'da yaşadığım her şeyin mükemmel olmasını isteme hali, oda süsleme, lokum dağıtma gibi detaylar hiç umurumda değil.
Bunların yerine bebeğinin gelişimine katkı sağlayacak şeylere yatırım yapmak daha mantıklı geliyor bana, onları daha çok kendimi tatmin etmek için yapıyormuşum.
Bir de Duru'nun ilk olmasının verdiği acemilikle aşırı derecede duygusal olduğumu hatırlıyorum. Doğumda genel anestezi yapılmış olmasına rağmen o anları düşündükçe ağlıyordum :)
2.doğumumu da anlatmak isterim; Ailem Sakarya'da yaşıyor benim. Onlar gelemeyeceği için ben doğumu orada yapmaya ve doğum sonrasında ailemin yanında lohusalığımı atlatmaya eşimle birlikte karar verdik.
Doktorun söylediği, 21 Kasımda yani 39.haftada bebeği sezaryen ile almaktı. Sebebi ise önceki doğumumun sezaryen olmasına paralel ikinci doğumunda sezaryen olması gerektiği ve ağırlaştığı için en geç 39.haftada alıyor olması. Ben o kadar beklemeyeceğimizi biliyordum. Duru 37+3'te gelmişti hatırlarsanız. Yağmur'da 37+5'te geldi.
Gece 2,50'de sancı vurdu karnıma uykumdan uyandım. 1 dakika falan sürdü sanırım. Sonra saat tutmaya başladım 3.00'te tekrar 1 dakika sancı vurdu. Sonra 3,10'da aynı şekilde. Bu arada azar azar suyum gelmeye başladı.
Bende eşime mesaj attım, sanırım bebek geliyor dedim :) tamam cnm yazmış. Sancı arasında iyi güldüm. Uykulu hali ile ona şaka yapıyorum sanmış. Sonra aradı, annene haber ver dedi. Aslında bu aşamada hiç haber vermeyi düşünmüyordum sabaha kadar beklemekti amacım ama eşim çok ısrar etti. Bildiğini yapacaksın arkadaş. Annemi kaldırmamla beraber kendimizi hastane yolunda bulmamız bir oldu. Gittikte ne oldu. sabaha kadar bekleyin doktor sabah ameliyata alacak sizi dedi.
Bizde bekledik, 9,20 falandı sanırım yürüyerek ameliyathaneye indik, şakacı anestezi uzmanı beni karşıladı. Tam narkoz mu vereceksiniz dedim, öyle mi istiyorsun dedi. Bende bilmiyorum ama ilki öyle olmuştu dedim. Epidural yapacağız bak böyle daha güzel bebeğini de göreceksin dedi. Korktum açıkçası olan biteni duymak rahatsızlık verici ama iyiki de öyle olmuş keşke Duru'da öyle olsaydı.
Ben korkunca uyumak ister misin azıcık dedi, olur dedim artık ne verdiyse biraz uyudum, bebek ağlama sesi duydum arada, sonra bir bebek vardı yanağımda. Uyuduğum için çok tepki veremedim ancak mutluluk vericiydi.
Sonra ayılmam geç olmadı, odaya aldılar yavaş yavaş kendime geldim.
Dün gece göbeği düştü ve bugün banyomuzu yaptık.
Asıl beni endişelendiren Duru. Beni başkasıyla paylaşmaya hiç hazır değilmiş. Kıskanıyor bayağı, arada yanağına vurup cimciriyor. Ben güzellikle anlatıyorum, sonra öpücem deyip öpüyor. Çok tatlı bebek falan diyor.
Asıl hata yaptığımız konu ise Duru'yu ekimde kreşe başlatıp, doğumdan sonra bebekle aramdaki bağı direkt görmesini azaltacaktık ama Sakarya'ya gideceğimiz için kreşe yollamadık. Sakarya'da da misafirliğe gelen insanlar duyarsızca daha çok kızdırdılar ve kardeşine cephe almasına neden oldular. Çok üzüldüm bende. Kızdırdılar demek isterken ne diyorum; Bebek bizim olsun mu Duru? Alıp götürelim mi onu? vs.. Duru da onlara kızıyordu hayır götürmeyin o bizim diyordu. Sonra bir bakmışsın bebeğe vurmuş. O da garibim bayağı can yanması hali ile ağlıyor görseniz.
Şimdi evimize döndük, daha fazla cahil insanlara dayanamadım. Bundan sonra ne yapabilirim onu düşünüyorum. Şimdi kreşe versek dışlanmış hissiyatı olacak. Artık ikisini kaptığım gibi oyun parklarına gidicem sanırım.
İnsanlarda sen lohusasın bol bol uyu bilmem ne. İçim içimi kemiriyor benim. Duru'nun bocalaması normal ama nasıl mutlu edebilirim onu, küçüğü nasıl aramıza katabilirim bunların endişesi ile yaşıyorum.
Allah kolaylık versin bana.
20 Kasım 2016 Pazar
31 Temmuz 2016 Pazar
Benden haberler | Depresif ruh hali
Merhaba arkadaşlar,
Gebeliğimin 23.haftasına girmek üzereyiz. Biraz zor geçiyor sanki.
Duru'ya hamileyken bütün gün evde dizi izle, yürüyüş yap, mutlaka gündüz iki saat uyu şeklinde geçtiği için şimdi zor diyorum sanırım.
İlk önce Duru'da yediklerime içtiklerime sporuma çok dikkat ettiğim için sadece bebek kilo almıştı. Yani doğumdan çıktığımda yine hamile kaldığım 64,5 kilomdaydım. Sonra emzirme döneminde o zamana kadar neredeyse iki sene boyunca şekerli bir şeyler yememiş olan ben, şekere yeniden bağımlı oldum, araba almamızla beraber yürüyüşü bırakmam bir oldu (tabi bebekle her daim dışarı çıkamama durumu da var) ve diyeti bozmamla beraber doğumumdan iki sene sonra 10 kilo aldım.
Yani ikinci kez gebe olduğumu öğrendiğimde 75 kiloydum. Daha çok "göbek yapmış" olmamdan dolayı henüz 3 aylık olan göbeğim bayağı bayağı 5-6 aylık gibi duruyordu. En azından bu durumu buna bağlıyorum. Beni gören "kaç aylık, ooo kocaman duruyor, daha büyük sanki" vs söylemlerine maruz kalıyorum.
İnsanlar ne zaman karşısındakinin görünüşünden ziyade aklındaki bilgi hazinesine değer verecek çok merak ediyorum. Ya bir günde arkadaşını uzun aradan sonra görünce "aaa çok kilo almışsın" "aaa ne kadar zayıflamışsın" "yüzün solgun görünüyor hasta mısın?" demesinler arkadaşlar.
Ben mi çok dikkat etmeye başladım yoksa bu gebeliğimde aşırı derecede hassas mıyım bilemiyorum. Bazı insanlarsa sanki gebe değilmişim gibi davranıyorlar. Çabuk yorulabileceğimi, uykumun gelebileceğini, hemen acıkabileceğimi hesaba katmıyorlar. Benden hep aynı Neslihan olmamı bekliyorlar. Yalnız bir şey diyeyim mi, büyüdükçe hayata bakış açım epey değişiyor.
Bir de Duru'nun tuvalet eğitimi var. Artık öğretmem gerekiyordu, eğer kreşe başlama durumu olursa akabinden de bebek gelirse 3 yaşını geçiyor olacaktı. ilk bir ay başarılı gitti bence, yalnız son zamanlarda söylemiyor. Beni çok üzüyor bu durum (yine gebelik hormonlarının da etkisi var sanırım), hali hazırda başlamaya cesaret edemediğim tuvalet eğitimi konusu, Duru'nun tuvalete gitmeyi reddetmesi ile kendimi daha da başarısız hissettiriyor. Ayrıca ağırlaşmaya başladığım için yer sil, duş aldır, kıyafet değiştir vs gibi detayları gün içerisinde tekrarlamak beni aşırı derecede yoruyor. Kısacası sabır kalmıyor ve farkında olmadan aşırı tepki veriyorum. Bu da ters etki yapıyor ve bir kısır döngü içerisine giriyoruz. Varsa tavsiyeleriniz alırım :(
İnanın son zamanlarda gelecek ile ilgili ne yapabiliriz gibi düşüncelere kapılınca zihnimde tek bir şey beliriyor;Eşim ve kızlarımla beraber Ege veya Akdeniz'de bir yerlerde yaşamak, bahçesinde koşturmalarını izlemek, bahçe ekmek, tavukları beslemek. Başka hiçbir şey istemiyorum galiba.
30 Mart 2016 Çarşamba
İkinci Bebek
Hamileyim haberini verdiğim duygusal yazımı geçelim, konuyu ikinci kez hamile olmak nasıl? Bu soruyu cevaplayalım.
Aşırı derecede tecrübeli hissediyorum kendimi. Olacaklar bitecekler her şey benim kontrolümde. İlk gebelikte evet evet, kontrol kesinlikle bende değildi. Bana faydalı bir şey söyleyeceğine inandığım insanların ağızlarının içine bakardım. Hatta gebeliğimin son günlerine yaklaşmıştık, hiç doğuramayacakmışım gibi geliyordu, doğum nasıl bir şey asla kestiremiyordum. Tabi dile kolay 1 seneye yakın karnınızda bebekle dolaşıyorsunuz ve ona göre beslenip yaşıyorsunuz, hep orada kalacakmış gibi hissetmemiz normal değil mi?
Doktoruma sormuştum, doğum nasıl olacak, yetişebilecek miyiz hastaneye falan diye. Merak etme kimse orda kalmadı, annem de beni köyde evde doğurmuş demişti gülerek. Bozulmuştum o an, gel gör ki böyle saçma sorulara karşı gayette ılımlıymış doktorum.
Kardeş gerçeğini düşünmeye başladığımız an ben koşarak eczaneye gittim ve bir kutu folik asit alım, her sabah kahvaltıdan sonra bir tane içiyorum. Hamile kalmadan önce en az 6 ay folik asit almış olmak en iyisi bilginize. Omega-3 yağını tablet halinde zaten içiyordum her sabah. Ona da devam ediyorum, bu zorunlu değil.
Duru'da özel sağlık sigortam olduğu için düşünmedim devlet hastanelerini. İstanbul'da yaşıyorsanız, hastanelerin ne kadar kabalık olduğunu, doktorların özel hastanedeki gibi hiç ama hiç ilgilenmediğini biliyorsunuz. Hamile olunca da ayrı özel bir ilgi bekliyor insan hele ki ilk gebeliğinizse; Dünyada tek doğuracak insan sizmişsiniz, başka kimse doğum yapmamış gibi geliyor.
Benim doğum hikayeme gidebilirsiniz, beklediğimle alakası yoktu.
O nedenle çok plan yapmamanızı ben kıdemli gebe olarak sizlere tavsiye ederim.
Şuan özel sağlık sigortam olmadığı için, kontrollerimin tamamını devlet hastanesinde, doğumumu özel hastanede yapmayı uygun bulduk.
Aile Sağlığı merkezine gittim, hekimimiz çok sevindi ikincinin gelişine, orada kan verdim ve bir sürü test yaptı bana. iki hafta sonra hastaneye gidip kalp atışlarını dinleyeceğiz inşallah.
Tecrübeli olmak korkuları, endişeleri, merakı da alt seviye de tutuyor.
En çok merak ettiğim; Seneler sonra Duru bize diyecek mi acaba, iyi ki bir kardeşim var! diye.
HAMİLEYİM!
Evet evet doğru ikinci bebe geliyor ve bizim ev ekstra şenleniyor dostlarım.
Henüz çok ama çok yeni, 5 haftalık.
Eninde sonunda Duru'nun bir kardeşe sahip olması gerektiği gerçeğini göz önüne aldık ve şimdiden çok istedik. Otuz yaşındayım. Çok sonra olması, Duru ile aralarında yaş farkı olmasına neden olacaktı ve benim bünyem de yenidoğan bir bebekle uğraşmaya yetecek kadar sabır kalmayacaktı muhtemelen.
Duru şuan 27 aylık, onun bıcır bıcır halleri de çok etkili oldu diyebilirim. Hani evde Duru'dan bir tane daha olsa keşke dedik. Allah'ım bizden esirgemedi bu güzelliği. Umarım hayırlı birer evlat yetiştirir, mükemmel olmasa da ona yakın birer anne baba olabiliriz.
Şu zamanları sıkı sıkı hafızama, kalbime ve anlarıma kazımaya çalışıyorum. Çünkü hayatım boyunca bir daha elde edemeyeceğim mükemmel anlar. Kızımla beraber olmak, onun büyümesine şahit olmak.
Allah isteyen herkese nasip etsin bu harika duyguyu.
Sevgiler
15 Mart 2016 Salı
Bizden
Instagram blogların yerini alalı 4 sene oldu galiba. Eskiden bloglara bakardım, her gün güncelleyenler dahi, haftada bir yeni yazı yazıyorlar. Onlar da bir elin parmakları kadar kaldılar :) bravo istikrarlarına.
Çok hevesle başlamıştım blog işine. İnternet, sadece kafelerde ulaşılmaya başlanmış bir şeyken meraklıydım bu internet olayına. Evimize internet almamız ile blog yazmaya başlamam akrandır.
Yalnız benim pc başında bulunduğum süre ile bebek sahibi olmam, aynı oranda azaldı. Bu nedenle yazmak istesem de yazamıyorum.
Yazacak bir şey de kaldı mı acaba? Her şey o kadar çok ve hızlı bir şekilde tüketiliyor ki ben bir şeyler anlatsam ne olacak anlatmasam ne olacak?
Bebeğim 28 aylık olacak yarın. Saymayı da bıraktım bir zaman sonra. 27 aylık mıydı acaba.
Hayatımız bir sınav, umarım sınav bitince 100 alırız.
Sevgiler.
10 Şubat 2016 Çarşamba
Poligon şeklinde görüyorum her yeri
Bilgeadam'da Grafik ve Web tasarımı kursuna devam ettiğimi biliyor muydunuz?
Grafik tarafı bitmek üzere. Illustrasyonu çok sevdim ama photoshop beklediğimden daha da zormuş.
Velhasıl, hocamız -benim bu aralar pinterestte sıkça rastladığım aşağıdaki şu tekniği gösterdi ve benim çok hoşuma gitti. Bakmayın deli işi, üçgenleri tek tek elle çiziyorsunuz. Puzzledan hallice işte.
Nasıl olmuşlar siz beğendiniz mi?
14 Aralık 2015 Pazartesi
Kısa Gaziantep - Yeniden | Zeugma Müzesi, İmam Çağdaş, Alışveriş | GEZİ, REHBER
Biz Gaziantep'ten döndük :)
Oy oy bir güne ne çok şey sığdırdık. hazırladığım vlogu iki bölüme ayırmak zorunda kaldım.
1.bölümü ve 2. bölümü yazının en altında.
Öncelikle; 15 dakika rötarlı, 40 dakika sıra beklemeli bir uçuş oldu. Yani 1 saat geç vardık Antep'e. Taksiye atladığımız gibi İmam Çağdaş'a koştuk ama yetişemedik. 21:00'de kapatıyorlarmış. Boynumuz bükük.
Taksici bizi Kelebek diye bir yere götürdü ama büyük beklentiler içinde olduğumuzdan olsa gerek, bizim için hayal kırıklığı oldu.
Kelebek aslında bir çorbacı. Kelle paça, Beyran ve mercimek çorbaları var. Kebap olarak Adana, Urfa falan tarzında kebaplar var. Antep'e özgü bir tek Beyran vardı sanırım. Hijyen açısından da sınıfta kaldı. Aç yatsak daha iyiydi.
Doğruca kalacağımız yer olan Ali Bey Konağına gittik. Yeri Tarihi Naip hamamının arkasında.
Konağın içerisi beklediğimiz gibi çok güzeldi.
Bizim kaldığımız oda da oturma odası bölümü bile vardı.
Yalnız tek eksisi klima yetersizdi.
Genel bir konudan bahsetmek istiyorum; Özellikle eski yerleşim bölgelerinde kömürlü soba kullanıldığı için ciddi boyutta hava kirliliği mevcut. Yer yer nefes almakta güçlük çektik hatta İstanbul'a döndüğümüzde daha net farkettik; Üzerimize is kokusu sinmişti.
Belediye'nin bu konuya hemen el atması lazım.
Bunlara bayılıyorum, eskiden köylerde olurdu =)
Tabelalarda bu yazılara hiç alışık değiliz :)
Sabah kahvaltımızı otelde yaptık. Gönlümüz Zekeriya Usta'da veya Abdo Usta'da katmerle güne başlamaktı fakat oda için rezervasyon yaptırırken kahvaltı istemiyoruz demedik, parası da halihazırda ödendiği için kahvaltı yapalım dedik. Fena değildi. Sadece sobanın üzerinde fokur fokur kaynayan çaydanlıklardan çaylarımızı doldurmak zor oldu, sapları sıcaktı çünkü =)
Zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyordu çünkü akşam 21:00'de uçağımız vardı.
Arkadaşlarımız sağolsunlar bize güvendiler, tamamen size uyarız dediler. Bende önceki gelişimizi göz önünde bulundurarak bir rota çizdim kendimize. Otelden çıkışımızı yaptık tekrar geri dönmeyelim diye. Bu arada tek sırt çantası ile çıktık yola, ne havalimanında bagaj bekledik ne de gezerken eşyalar bize yük oldu.
İlk adres Zeugma Mozaik Müzesi oldu. Geçen seferden farklı olarak, Zeugma'nın tarihini anlatan çok güzel 12 dakika süren bir barkovizyon hazırlamışlar hem de üç boyutluydu. Kişi başı 5 TL. Müzeye bilinçsizce gelenler için aydınlatıcı bilgiler vardı. İzleyip müzeyi gezdikten sonra daha mantıklı bakıyorsunuz mozaiklere. Tavsiye ederim.
Yine daha önceki Gaziantep Gezi rehberimde de bahsettiğim, Zeugma uygulamasını telefonlarınıza indirebilirsiniz. uygulama güncellenmemiş sanırım, geri kalmış fakat içerisindeki bilgiler değişmediğinden yine size rehber olabilir.
[Tüm gezi boyunca daha önceden anlaştığımız taksici, bizim elimiz kolumuz oldu. Tek telefonla hemen yanımızdaydı ve baştan anlaştığımız için havalimanı-Antep arası dahil tamamı uygun fiyata geldi bize. Tavsiye ederim.]
Zeugma'dan ayrılıp direkt Aşina Kebap'a gittik. burada kebaplardan sıkılanlar için Antep mutfağının yöresel lezzetleri de bulunuyor. İlk müşteri bizdik =) Yine mutlu bir şekilde ayrıldık. Yalnız baklava için Koçak, Zeki İnal veya İmam Çağdaş'ta kullanın hakkınızı.
{Zeugma'dan çıkıp Halil Usta'ya neden gitmediğimiz sorusu akıllara gelebilir. Geçen sefer Halil Usta'ya gitmiştik, bizim beklentilerimizi karşılamamıştı. Bu güzel olmadığı anlamına gelmiyor. Güzeldi fakat et lokantası orası, salatanı ve küşlemeni yiyip kalkıyorsun. Biz acılı ezmesinden içli köftesine, fındık lahmacunundan çiğ köftesine bir şeyler aradığımız için Aşina'yı tercih ettik}
{Zeugma'dan çıkıp Halil Usta'ya neden gitmediğimiz sorusu akıllara gelebilir. Geçen sefer Halil Usta'ya gitmiştik, bizim beklentilerimizi karşılamamıştı. Bu güzel olmadığı anlamına gelmiyor. Güzeldi fakat et lokantası orası, salatanı ve küşlemeni yiyip kalkıyorsun. Biz acılı ezmesinden içli köftesine, fındık lahmacunundan çiğ köftesine bir şeyler aradığımız için Aşina'yı tercih ettik}
Aşina'dan yürüyerek Almacı Pazarına yöneldik. Amacımız alışverişti :) Arkadaşımızın bir tanıdığı olan yeri seçtik alışveriş yapmak için. {Köroğlu Baharatları Telefon:(0342) 220 1206}
Esnaf amca çok sevimliydi. %100 Anadolu insanı imajı çiziyordu =) nasıl mı? Dükkana yanaşmamızla beraber ellerimize birer avuç en kalitelisinden antep fıstığı sıkıştırması. Fitil lokumları, muskaları ayaküstü gömmemiz.. Daha ne diyeyim.
Neler aldım, size de fikir olması için.
Biber ve Domates Salçaları
Zahter çayı
Pul biber
Kuru patlıcan ve kuru biber
Antep fıstığı elbette. İstanbul'da Peyman, Tadım falan kilosu Allah ne verdiyse alıyoruz. Burada en kalitelisi 44 TL idi. Ayrıca Antepliler fıstığın iyisini kendilerine saklar, arta kalanları dışarıya yollarlarmış aklınızda olsun =)
Bu arada onca şeyi yanımızda taşımamak için amcaya söyledik bize kargo yapacak. Yine sizde telefonla sipariş verebilirsiniz, kargoyla geliyor.
Siparişleri toparlarken ayakta uzun bekleyiş bizi çok yordu ve çok üşüdük. Eldiven ve berelerinizi almayı unutmayın siz. Koşarak Tahmis Kahvehanesine gittik, çok yakındı zaten.
içeride ortada kocaman bir soba var, ısındık. Yalnız içerisi çok kalabalıktı ve fasıl gibi bir şey vardı. Adamlar zurnayı bizim erkeklerin gözüne sokacaklardı neredeyse, bahşiş almak için.
Gündüz akşama kadar çok vaktimiz vardı. Bakırcılar çarşısından da bir kaç hediyelik aldıktan sonra önce Hamam müzesine (giriş ücretsiz) sonra Emine Göğüş Mutfak Müzesine gittik (giriş 1 TL).
Kaleyi dolaştık. Gaziantep'in nasıl Gazi unvanını aldığı çok güzel anlatılmış. Giriş ücretsiz, mutlaka uğrayın.
Hala vaktimiz olduğu için kaleden sonra Bey Mahallesine gittik. Buraya kesinlikle gitmeli ve o dar sokaklarda kaybolmalı.
Bey mahallesinden yürüyerek İmam Çağdaş'a kapanışı yapmaya gittik.
Elbette Ali Nazik'le. Önden lahmacun soğan. Nefisssssss. 840 km uçmaya değecek bir lezzet.
Bu kahve fincanları da eşimin bana Antep hatırası olarak aldığı hediyesi.
Koyacak yer bulamadım kıyamıyorum =)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)